Uzun yıllardır beklediğimiz ve adeta yılan hikayesine dönen The Irishman filmi geçtiğimiz günlerde Netflix’ te vizyon hikayesine başladı. Martin Scorsese’ in yönetmen koltuğuna oturduğu film, 20. yüzyılın ünlü tetikçisi ve İkinci Dünya Savaşı gazisi Frank Sheeran’ın gözünden Amerika’daki mafya dünyasının detaylarını aktarıyor. Film adeta bir ustalar geçidi olmuş; Robert De Niro, Al Pacino, Joe Pesci, Harvey Keitel, Ray Romano, Bobby Cannavale, Anna Paquin, Stephen Graham, Stephanie Kurtzuba, Jack Huston… isimlerinden oluşan kadrosu ile yönetmen Amerikan tarihinin underground dünyasının içine esaslı bir giriş yapmış. Steven Zaillian senaryoda epeyce uzun bir iş çıkarmış, ama anlatılan hikaye bir solukta akıp gittiği için insan gözünü kırpmadan olayın akışı içinde kalıyor.
The Irishman ABD tarihindeki en tartışmalı figürlerden biri olan Kamyoncular Sendikası Başkanı Jimmy Hoffa’ nın hayatını gözler önüne seriyor. Kendi örgütünde adeta bir kahraman olarak görülen, sendikal faaliyetlerle işçilerinin hakkını savunan; fakat tüm bunları yaparken kendi çıkarlarını mafya yöntemleriyle uygulayan Hoffa, azılı bir gangster lideri konumunda seyirciye gösteriliyor. Filmi izleyenler olayın gerçekliliğini araştırdığında tarihle birebir paralel giden konu örgüsünü görürler. Özellikle savaş sonrası ABD’ nin içinde düştüğü hukuksuzluk, halkın devlete olan güveninin sorgulanması, Kennedy ailesinin başına gelenler, mafyanın devlet mekanizması içine sızması, soğuk savaş olgularının dönemin gangsterleri tarafından kullanılışı yönetmenin bakış açısından kusursuz biçimde aktarılıyor. Sıradan bir kamyon şoförü iken mafyanın dikkatini çeken Frank Sheeran 2. Dünya Savaşı’nda gözünü kırpmadan işlediği cinayetlerle bir anda gangster grubunun tetikçisi konumuna dönüşür. Sendikal faaliyetler yürüten Jimmy Hoffa’ nın sağ kolu olan Sheeran sendikanın önünü tıkıyan herkes için korkulu bir kabusa dönüşecektir. Ama tüm bunlarla birlikte tepedekiler ne derse alttakiler bunu uygulamak zorundadır. Eğer söylenilenlere karşı gelinirse ölüm kaçınılmaz son olur.
Filmin dönemsel olarak ABD tarihine ayna tutması yönetmenin kadrajından kaçmayan önemli bir unsur. Kişiler üzerinden yürüyen öykünün içindeki bazı gizemli diyaloglar, mesela Kennedy suikasti olayı ve Küba’da Castro’yu devirmek için yapılan Domuzlar Burnu Çıkarması, tarihin açmazlarının aydınlanması için konulmuş gibi. Burada senaryonun konudaki gizemi arttırmak için öyküyü derinlemesine bir yola doğru sürüklendiğini görürüz. Elbette Martin Scorsese için konu sadece konu değildir, o konuyu besleyen zincirlerin birleşme halkaları mutlaka olayın içine yerleştirilmelidir. Mafya-Devlet ilişkisinin derinlemesine analizi yapılırken dönemin politikacılarının bundan nasibini alması çok iyi bir gönderme olmuş. Ayrıca olayların en sonunda gerçekle bağdaşmayan bir yapı da mevcut. Cinayetin sadece dedikodu olduğunu anlatan tarih kitapları bir yanda dursun, kişilerin arkadaşlık, dostluk kavramlarının sorgulanışı The Irishman filmine psikolojik derinlik katıyor.
Oyunculuk bağlamında iki ayrı yaşlı kurdun sırtında sürüklenen öyküyü soluksuz izliyorsunuz. Robert De Niro’ nun canlandırdığı Frank Sheeran karakterinin ikircikli duyguları, ailesini rahat hayat sürdürtmek isterken kendisini azılı bir katile dönüştürme kararını gerilimle takip ediyor insan. Makyaj kullanımından kaynaklı genç/yaşlı Sheeran ayrımını çok net yapamamış olsak da, olayın merkezindeki karakterin tüm psikolojik ruh halini derinden hissediyorsunuz. Al Pacino ise henüz öldüğü bile belli olmadan sırra kadem basan Jimmy Hoffa’ nın liderlik hırsını çok ama çok net izleyene aktarıyor.
Konunun sonuyla ilgili spoiler vermek istemiyorum, çünkü okuduğunuz kaynaklarda sizlere anlatılanla farklı bir son bulacaksınız. Yani ortada bir belirsizlik olmadan yönetmen filmin sonunu bağlamış. Dönemsel kostümlerindeki başarı, sahnelerdeki gerçeklik, konudaki akış The Irishman filmini hafızalarımıza kazımaya yetti. Filmin bu kadar uzun tutulması ise yönetmenin tercihi; Scorsese detaylara bayıldığı için her bir sahnenin ardındaki gerçeği anlamamız için müthiş bir çaba içine girmiş.
yasam.kaya@gmail.com