Dünya Caz Günü’nde Türkiye’de Cazın Önlenemez Yükselişi! / YAŞAM KAYA

Caz müzik yirminci yüzyıla damgasını vururken, müzikal anlamda belirginleşen çeşitlilik farklı tarzda müzik yapan sanatçılar için olağanüstü çalışmaları ortaya çıkardı. İlk work song’lardan etnik üretimlere, gospelden elektronik müziğe, blues geleneğinden hip-hop’a, klasik tarzdan pop eserlere dek kişisel algının git gide yaygınlaşması caz müziğin popüler kültürün içinde erimesi adına mükemmel eserleri topluma sundu. Bu müzik tarzının Avrupa coğrafyasında büyük sıçrama gösterdiği şu günlerde Türkiye’de kendine özgü çıkış yakalayan caz müzik içine aldığı kültürel harmanla beraber; soft, hiphop, elektro, tekno, pop argümanları bünyesinde hızla eritip büyük kitleler yaratabildi. 30 Nisan Dünya Caz Günü yaklaşırken, cazın kültürel harmanla karşımıza çıkan halini Türkiye’de derinlemesine irdelememiz gerektiği aşikar.

Geçmiş yazılarımı okuyanlar bilirler, ‘köklerinden sıyrılmış caz’ dosyası üzerine epeyce kafa yorup araştırmalar yapmış bir caz eleştirmeniyim. Farklı coğrafyalarda yeşerip büyüyen bu muhteşem müzik türünün kendi içinde geçirdiği devinimi anlamak adına yaşadığım coğrafyadaki unsurları göz önüne almak gerektiğini uzun zamandır biliyordum. Türkiye’de hem ses anlamında hem de beste olarak caz müziğin günden güne sıçrama yaptığını biliyoruz. Peki bunun somut bir kanıtı var mı? Elbette var. İstanbul’da yer edinen kültürel entelijansiya bugünlerde Anadolu topraklarına kök salmış durumda. Bozcaada, Ayvalık, Urla, Afyon, Ankara… şehirlerinde düzenlenen caz festivalleri, bu müziğin içinden çıkıp gelen insanları takip eden ciddi bir kitlenin varlığını bizlere kanıtlıyor.

Türkiye’de amatör, yarı profesyonel veya profesyonel olarak caz ile ilgilenen isimlere baktığım zaman karşımıza bambaşka harmanlar çıkıyor. Geçtiğimiz yıllarda Hakan Başar gibi genç bir ismi keşfetmiş, hakkında yazılar yazmıştım. Hakan şu anda dünyanın büyük caz otoriteleriyle çalışmalar yapıyor. Bunun dışında katıldığım caz festivallerinde özellikle rock ile pop arasında; hiphop ile halk müzik arasında gidip gelen farklı caz yapıları insanları bu müziğe bağlı tutuyor. Son dönemde caz adına üretim yapan isimlere bir bakalım. Batuhan Aydın, Şenay Lambaoğlu, Genco Arı, Ozan Musluoğlu, Eda And, Ferdi Odman, Esra Gürçay, Kerem Görsev, Elif Çağlar, Çağrı Sertel, Burak Bedikyan, Dolunay Obruk… gibi genç ve dinamik isimler, caz üretiminin ülkede sıçrama yapması adına, farklı çalışmalar yapmayı sürdürüyor. Bu isimlerden özellikle Ferdi Odman ve Elif Çağlar benim favorilerim arasında. Kerem Görsev’ in ustalığından bahsetmeden geçmeyeceğim. Özellikle 2023 yılında çıkardığı Lost Ghost albümü şahane!

30 Nisan Dünya Caz Günü’nün Türkiye açısından çok daha önemli bir ayrıcalığı daha var. 2013 yılında İstanbul cazın uluslararası arenada başkenti ilan edilmişti. Artık tamamen orta sınıfın içine yayılan caz kültürünün belki de en önemli ayrıcalığı bu müzikle Türklerin geçmişte kurduğu bağın çok güçlü olması. Yıllar önce Ahmet ve Nasuhi Ertegün kardeşlerin çıkıp ABD’de ırkçılığa karşı caz müziğin birleştirici gücüyle Ray Charles, Duke Ellington, Louis Armstrong, Ella Fitzgerald isimlerini dünya piyasasına sunması, dünya caz tarihi açısından unutulacak bir iş değil. Arif Mardin ise Aretha Franklin ve Phil Collins gibi cazın çağdaş müzikle ilişkisini ortaya koyan sanatçılara albümler yapmıştı. Caz müziğin doğuşunda Türklerin olduğunu hiç kimse unutmamalı.

UNESCO tarafından cazın dünyanın dört bir yanından insanları birleştirmedeki rolünü vurgulamak amacıyla ilan edilen 30 Nisan Dünya Caz Günü’nde insanlara şu önerilerde de bulunabilirim. İKSV tarafından düzenlenecek olan 31. Uluslararası İstanbul Caz Festivali’nde Kaan Çelen, Nilüfer Verdi, Gevende ve Korhan Futacı isimlerinin konserlerini takip etsinler. Ayrıca ağustos ve eylül ayında Urla ve Bozcaada’da yapılan caz festivallerini kaçırmasınlar.

Yaşam Kaya / yasam.kaya@gmail.com