Filmi izlerken konu ve olaylar muhtemelen size şunu hissettirecektir: Delirdim!
Bu duygulardan ilki, Eurythmics’in 80’li yılların acıya ve zevke övgüsü olan ‘Tatlı Rüyalar, İkincisi ise onun çağdaş tamamlayıcı parçası olan İsveçli sanatçı COBRAH’ın şehvetli, donuk bakışlı bir parçası; bastırıcı bir bas hattı üzerinde teslimiyetin erdemlerini övmek için yarattığı ‘Brand New Bitch’!
Lanthimos için her iki parça da sanki bizi filmin uyurgezer uyuşukluğundan uyandırıyormuşçasına kulakları sağır edecek bir ses şiddetiyle patlatılan bir izinsiz giriş yapıyor. Ekranı bir dans pisti kadar ateşliyor.
Birlikte ele alındığında şarkılar aynı zamanda çoğunlukla biçimsiz bir film için düzenleme ilkesi de sağlar. Şarkı sözleri arzu ve sefahat arasındaki geçirgenliği yansıtıyor. Bir başkasına şehvet duymanın kendini alçaltmak olduğunu öne sürüyor- bu aynı zamanda Kinds of Kindness’ın altında, film müziğinin müjdelediği netliğe asla ulaşamadan, anlaşılması zor bir girdap oluşturan bir tema. Akıl almaz bir tema!
Soyutlama sinir bozucu olsa da kesinlikle kasıtlıdır. Art arda çektiği iki filmi ödül alan
(Oscar ödüllü Poor Things ve The Favourite) ardından Kinds of Kindness, Lanthimos’un ilk kez adını duyurduğu zalimlik ve umutsuzluğa doğru çıkmaz yolculuklara geri dönüşünü işaret ediyor.
Burada, Yunan yönetmenin yetişkin çocuklarını dışarıdaki dünyadan korumak için sadist güçler kullanan bir çifti konu alan 2009 çıkışlı filmi Dogtooth’un ve 2017 yapımı Kutsal Geyiğin Öldürülmesi adlı kendi akrabalarından birisini kurban etme ritüeli olan konunun harmanlanmış biçimini izliyoruz.
Kinds of Kindness, bu önceki çalışmaların sade alaycılığını, ayrı, uğursuz anlatılardan oluşan bir üçlü ile yansıtıyor. Yansıtma Jesse Plemons ve Lanthimos’nun müdavimi Emma Stone tarafından yönetiliyor.
Açılış bölümünde Plemons, hayatının tüm kontrolünü işvereni Raymond’a (aynı zamanda Poor Things’de rol alan Willem Dafoe) bırakan beceriksiz bir maaşlı adam olan Robert’ı canlandırıyor. Robert’ın varlığı, ne yiyeceğine, giyeceğine, okuyacağına, içeceğine dair günlük talimatlarla önceden belirlenmiştir. Hem karısı (Hong Chau) hem de onların zevkle anonim odaları Raymond’un kaprislerinin ürünleridir.
Ancak Robert cinayete yönelik bir görevi beceremediğinde işler kötüye gider ve çok geçmeden yerini cesur bir yeni başlayan (Emma Stone) işte kendisini bulur.
İkinci bölüm ise daha da sapkın. Plemons ve Stone artık karı kocadır: Plemons, Daniel adında bir devriye polisidir ve Stone ise riskli bir keşif gezisinde kaybolduktan sonra yakın zamanda kurtarılan bir deniz araştırmacısı olan Liz’dir.
Mutlu buluşmaları, yerini bir sahtekarın aldığına dair şüpheleri tetiklemeye yetecek neredeyse fark edilemeyen değişikliklerle gölgelendi: Ayakları aniden ayakkabıları için fazla büyük oldu; sevgilisinin en sevdiği şarkıyı hatırlayamıyor; ve bir zamanlar en çok nefret ettiği yemeği gördüğünde bile yüzü sıklıkla lobotomili bir gülümsemeyle kilitlenmiş gibi görünüyor.
Gösterişli saçmalığın ve spazmodik mizahın altında, bu hikayelerin her ikisinde de canlandırıcı bir düşmanlık var. İkincisi, Daniel’in paranoyasının tüyler ürpertici bir zirveye ulaşmasıyla kanlı bir ölümle sonuçlanır.
Lanthimos’un daha önceki tüm projeleri gibi, Kinds of Kindness da insanlığın başarısızlıklarını araştırıyor ve bunları, barbarlığın sıradan olduğu ve karakterlerin spor uğruna rutin olarak birbirlerini aşağıladığı, acımasız kasvetli bir mantık evrenine dönüştürüyor.
Ancak burada karamsarlık o kadar amansız ki, ezbere dönüşme tehlikesi taşıyor. Lanthimos, daha yakından bakıldığında gerçek anlam taşımaya çalışan çeşitli boyun eğdirme tabloları içinde oyuncularını -filmde oldukları haliyle – hapsediyor.
Lanthimos’un hedefi şüphesiz bu: Ahlaki yorum kadar kolay olan her şeyi reddetmek! Bu, Hollywood’un en övülen yıldızlarını alıp ana akım sinemanın en yabancılaştırıcı malzemelerinden bazılarına yerleştirmeye yönelik alaycı bir deney. Ancak 164 dakika uzunluğundaki Kinds of Kindness, Lanthimos’un kendi sadizm eylemi gibi hissetmemize neden oluyor. En azından filmin son perdesi kurtuluşa dair bir fikir veriyor.
Grubun en hareketli, en itici olanı: Dafoe ve Hong Chau’nun, içme suyunu gözyaşlarıyla arıtan ve takipçilerini fuhuşla ödüllendiren bir çift tarikat liderini canlandırdığı, dini tiyatrolarla dolu, güneşle ıslanmış bir gezi figürünün gösterildiği an!
Taraftarları arasında, gülünç derecede kesin vücut ölçümlerine dayanarak mistik bir şifacının yerini çaresizce bulmaya çalışan bir çift (Plemons ve Stone) var.
Onların macerası elbette saf bir delilik. İlahi günahların bağışlanması arayışında hiçbir insan ya da köpek bağışlanmıyor. Ve yine de, tüm vahşetine rağmen Lanthimos’un bakış açısında bir hafiflik hissedebiliyorsunuz, sanki en derin sıkıntılarını sonunda yeni dertlere yer açmak için silip atmış gibi.
Oyuncuların muhteşem performansı eşliğinde Yorgos kendi iç sesinin sinemadaki yansımasını nihayet bulmuş. İnsanı sapkın düşüncelere soktuktan sonra kimliğini bulmaya zorlayan Yunanlı yönetmen dünya sinema tarihinin görüp göreceği en çarpıcı çalışmaya imza atmış. Sonunda, filmin dünyadan bıkmış iç çekişi kısa bir süreliğine de olsa mutluluğa göz kırpmaya dönüşüyor.
Filme puanım 10 üzerinden 9!
Yönetmen: Yorgos Lanthimos.
Oyuncular: Emma Stone, Jesse Plemons, Willem Dafoe, Margaret Qualley, Joe Alwyn.

