HEMME’nin ÖLDÜĞÜ GÜNLERDEN BİRİ (2025): “İntikam Almak mı, Gerçekle Barışmak mı?” / YAŞAM KAYA

Murat Fıratoğlu’nun ilk uzun metrajlı filmi Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, Türkiye Sineması’nda son dönemde dikkat çeken en özgün yapımlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Venedik Film Festivali’nde Orizzonti Jüri Özel Ödülü ve Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Film ödülü kazanarak adından söz ettiren bu 83 dakikalık dram, sadeliği ve gerçekçiliğiyle izleyiciyi içine çeken bir taşra hikayesi sunuyor. Fıratoğlu’nun hem yönetmen koltuğunda oturduğu hem de başrolü üstlendiği bu film, Güneydoğu Anadolu’nun kavurucu güneşinde domates tarlalarında geçen bir intikam hikayesini, beklenmedik bir absürtlük ve insani derinlikle işliyor. Son dönemde izlediğim, sinemanın en güzel kurgusal yapısına sahip bir yapımla karşı karşıyayız. Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, 98. Akademi Ödülleri’nde (2026 Oscarları) “En İyi Uluslararası Film” kategorisinde Türkiye’yi temsil edecek. Bu başarsıyla yönetmen Murat Fıratoğlu, Türkiye’nin Oscar Ödülü’nü almış sayılır.

Öfkenin Yavaş Akışı

Film, borçlarını ödemek için Siverek’te domates kurutma işinde çalışan mevsimlik işçi Eyüp’ün (Murat Fıratoğlu) hikayesine odaklanıyor. Eyüp, İzmir’de tutunamayıp eşi ve üç çocuğuyla memleketine dönmüş, çaresizlikle boğuşan bir karakter. İki haftadır yevmiyesini ödemeyen ustabaşı Hemme ile yaşadığı tartışma, öfkesini bir cinayet niyetine dönüştürüyor. Silahını almak için kasabaya doğru yola çıkan Eyüp’ün bu yolculuğu, filmin belkemiğini oluşturuyor. Ancak, Fıratoğlu’nun anlatımı, klasik bir intikam hikayesinden uzaklaşarak, Eyüp’ün öfkesini gündelik hayatın sıradanlığı ve absürtlüğüyle yoğuruyor. Kasabada karşılaştığı insanlar, önemsiz gibi görünen diyaloglar ve olaylar, Eyüp’ün niyetini sürekli sekteye uğratıyor; ta ki hikaye, beklenmedik bir şekilde, Eyüp ve Hemme’nin bir düğünde kol kola halay çektiği trajikomik bir finale evrilene dek.

Filmin anlatısı, derinlik arayan izleyici için belki fazla yalın görünebilir, ancak bu sadelik bilinçli bir tercih. Fıratoğlu, hikayesindeki minimalizmi, uzun planlar ve diyalogsuz sahnelerle destekleyerek seyirciyi Eyüp’ün iç dünyasına ve çevresindeki gerçekliğe yavaşça çekiyor. Bu yaklaşım, İran sinemasından Abbas Kiarostami’nin yalın ama etkileyici üslubunu ve Nuri Bilge Ceylan’ın erken dönem filmlerindeki taşra estetiğini anımsatıyor. Özellikle, Eyüp’ün arızalı motosikletiyle geniş ovalarda ilerlediği sahneler, hem görsel olarak büyüleyici hem de karakterin içsel çaresizliğini yansıtan bir metafor olarak işliyor.

Gerçekliğin Estetiği

Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, görsel açıdan çarpıcı bir film. Fıratoğlu’nun kamerası, Siverek’in sarı-kahverengi tonlarındaki manzaralarını, kavurucu güneşin ağırlığını ve tarladaki işçilerin yorgunluğunu adeta bir tablo gibi yakalıyor. Genel planların uzun tutulduğu sahneler, seyirciye hem doğanın hem de insan ruhunun sessizliğini hissettiriyor. Bu estetik, İtalyan Yeni Gerçekçilik akımına selam çakarken, aynı zamanda filmin belgesel havasını güçlendirmiş. Oyuncuların büyük kısmının Fıratoğlu’nun akrabaları ve yerel halktan oluşması, filme olağanüstü bir sahicilik katıyor. Karakterler karikatürize değil; aksine, günlük hayatta karşılaşabileceğimiz sıradan insanların ta kendisi.

Filmin ses tasarımı da atmosferi destekleyen bir unsur. Kürt düğün müziğinin yüksek enerjisiyle açılan ve kapanan film, bu coşkulu tonla Eyüp’ün içindeki öfkeyi kontrast bir şekilde sunuyor. Diyalogsuz sahnelerdeki sessizlik ise, seyirciyi karakterin yalnızlığı ve çaresizliğiyle baş başa bırakıyor.

Sahicilikte Zirve

Murat Fıratoğlu’nun Eyüp rolündeki performansı, filmin en büyük güçlerinden biri. Avukat kimliğiyle sinemaya adım atan Fıratoğlu, profesyonel bir oyuncu olmasa da, Eyüp’ün öfkesini, çaresizliğini ve insanlığını minimal ama etkileyici bir şekilde yansıtıyor. Özellikle, “deadpan” olarak tanımlanabilecek ifadesiz yüzü, filmin absürt ve mizahi tonuna katkı sağlıyor. Yan karakterler, özellikle Hemme (Salih Taşçı) ve diğer tarım işçileri, toplumun farklı kesimlerinden tanıdık tipleri başarıyla canlandırıyor. Amatör oyuncuların bu doğallığı, filmin gerçekçi dokusunu pekiştiriyor.

Filmin en büyük başarısı, sadeliği ve gerçekçiliğiyle seyirciyi içine çekmesi; ancak bu sadelik, bazı izleyiciler için tempo eksikliği olarak algılanabilir. Diyalogsuz sahneler ve yavaş ilerleyen anlatım, bağımsız sinemaya alışkın olmayan seyircileri zorlayabilir. Ayrıca, filmin absürt tonu ve finaldeki halay sahnesi, kimilerince mizahi bir kapanış olarak görülse de, yönetmenin kara mizah amacı gütmediği açıklamaları, bu tonun seyirci algısındaki farklılığını ortaya koyuyor. Bu durum, filmin neyi amaçladığı konusunda hafif bir belirsizlik yaratabilir. Yine de, bu belirsizlik, filmin evrensel bir insanlık hikayesi anlatma çabasını gölgelemiyor.

Bir Günün İçinde Hayatın Tümü

Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, öfkenin, çaresizliğin ve insan olmanın karmaşasını, bir taşra kasabasının sıradan bir gününe sığdıran etkileyici bir film. Murat Fıratoğlu, ilk uzun metrajında, hem yerel hem evrensel bir hikaye anlatmayı başararak, Türk sinemasına taze bir soluk getiriyor. Film, Eyüp’ün öfkesi üzerinden, hepimizin içindeki “bir şeyleri öldürme” dürtüsünü ve bu dürtünün hayatın akışı içinde nasıl törpülendiğini sorguluyor. Belki de filmin en güçlü mesajı, adında saklı: Her gün, bir şeyleri öldürme veya yaşatma seçimiyle geçiyor; ama hayat, bizi çoğu zaman bir düğünde, düşmanımızla kol kola halay çekmeye sürüklüyor.

Festival izleyicisinden geniş kitlelere uzanan bu yapım, sinemamızda hem görsel hem de duygusal açıdan iz bırakacak bir iş. Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, insanın şiddet dürtüsünü bastırarak barıştan aldığı sadeliğin gücüne inananlar için kaçırılmaması gereken bir deneyim.

yasam.kaya@gmail.com