2010 yılında Beşiktaş’ta elimde içeceğim ile izlediğim efsane dizi Behzat Ç. evreni, Türk televizyonunun en ikonik polisiye miraslarından biri olarak, yıllardır Ankara’nın puslu sokaklarında adaletin peşinde koşan, vicdan azabıyla boğuşan bir adamın hikayesini anlatıyor. Efsanevi dizi Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesinden doğan spin-off Çekiç ve Gül, Emrah Serbes’in romanından ilhamla 2022’de BluTV’de start vermiş, ikinci sezonda HBO Max’e taşınmıştı. Üçüncü sezon ise 8 Ağustos 2025’te yayınlanmaya başladı ve 19 Eylül’de finali yaptı – tam da bugünkü tarihte, izleyicileri bir kez daha o tanıdık melankoliyle baş başa bırakarak. Yedi bölümden oluşan bu sezon, Behzat’ın intikam hırsını merkeze alsa da, orijinal ruhu yakalamakta zorlandı. Kapsamlı bir eleştiri olarak, hem övgüleri hem kusurları masaya yatıracağım: Bu sezon, eski yaraları deşerken yeni yaralar açan, iddialı ama dengesiz bir deneme. Behzat’ı Behzat yapan Erdal Beşikçioğlu’nun paralayan oyunculuğu ve senaryonun dokunulmaz denilen noktalara ulaşmış olması idi. En önemli gerçek ise dönemi itibariyle gösterdiği politik cesaretti.
Hikaye ve Senaryo: Güncel Yaranın Tokadı, Ama Yüzeysellik Tuzağı
Sezon, Behzat Ç. ve ekibini bir akademisyenin cinayetiyle başlatıyor. Bu cinayet, hızla karmaşık bir ağa dönüşüyor: Derin devlet bağlantıları, bomba ihbarları, organize suç şebekeleri ve siyasi suikast örgüsü. İlk bölüm hızlı bir tempo yakalıyor; Memduh Başgan tipi figürlerin hala varlığını sürdürmesi, günümüz Türkiye’sinin özeti gibi vurucu. Göndermeler zekice: AK para-Kara para muhabbeti, lüks skandalları ve FETÖ ifşaları, dizinin klasik toplum aynası geleneğini sürdürüyor. Behzat’ın intikam ateşi – Yücel Demirdelen’in gölgesinden kurtulamama – sezonun omurgası; finalde tüm sevdiklerini etrafına toplamak için tüm kozlarını oynaması, adalet-suç-vicdan üçgenini zirveye taşıyor.
Ancak senaryo, iddiasını sürdüremiyor. İkinci sezondan kalan Demirdelen ailesi çöküşünün huzuru kısa sürüyor; yeni gizemli cinayetler ve teşkilat entrikaları, hikayeyi Amerikanvari komplo moduna sokuyor. Savcı Esra’nın ölümünden dönmesi, toksik aşkı yeniden alevlendiriyor ama bu dönüş, duygusal derinlik yerine soap opera havası katıyor. Bölümler ilerledikçe tempo düşüyor; yan hikayeler dağılıyor, final ise travmatik bir son sahne ile havada kalıyor. Toplamda, senaryo 10 üzerinden 6: Güncel tokatlar atıyor ama derinlikten yoksun. Hem de katharsisi eksik büyük bir yoksunluk!
Karakter Gelişimi: Behzat Hala Kral, Ama Ekibi Yorgun
Behzat Ç., Erdal Beşikçioğlu’nun omuzlarında yine bir şiir gibi: Öfke ve aşk arasında çatışan, rakı masasında Ankara’nın ruhunu yutan bir adam. İntikam hırsı, onu bitik gösterse de, finaldeki yüzleşmeleri unutulmaz. Hayalet ve Akbaba, komedi dozunu koruyorlar, bürodaki Gaspi Ç. kedisinin zehirlenmesi gibi absürt detaylarla nostalji yaşatıyorlar. Sorun, yan karakterlerde: Esra’nın dönüşü, aşkı romantikleştirmek yerine toksik kılıyor; yeni teşkilat figürü, sönük kalıyor. Harun’un yokluğu hala hissediliyor; yerine geçen Osman, goofy ama karanlık kalmış, ama derinleşememiş. Gelişim açısından 7/10: Behzat taş gibi, ama ekip yorulmuş.
Oyunculuk ve Yönetmenlik: Yıldızlar Parlıyor, Ama Işıklar Sönük
Erdal Beşikçioğlu, her zamanki gibi sezonun kalbi – o kısık sesli monologlar, öfke patlamaları, adeta karanlık bir şiir… Güven Kıraç’ın Demirdelen’i, hâlâ ürpertici; İnanç Konukçu ve Berkan Sal, Ankara şivesiyle mizahı sırtlıyor. Ayça Ayşin Turan’ın Esra’sı ise tartışmalı: Duygusal sahnelerde parlıyor, ama dönüşü zorlama hissettiriyor. Yönetmen Devrim Yalçın, gerilimi iyi kuruyor; Ankara’nın kaotik sokakları, drone çekimleri ve puslu atmosfer, dizinin imzası. Ama tempo düşüşlerinde montaj tökezliyor – prodüksiyon kalitesi yüksek olsa da, senaryo zayıflığı yönetmene yük bindiriyor. Oyunculuk 9/10, yönetmenlik 7/10.
Görsel ve Ses Tasarımı: Ankara Hâlâ Başrolde
Dizinin gücü, Ankara’da: Göl arazilerindeki gömü sahneleri, emniyet kantini absürtlükleri, gece kulüplerinden ziyade meyhane masaları – orijinalin ruhu burada. Ses tasarımı, Behzat’ın iç monologlarını güçlendiriyor; soundtrack, melankolik caz ve Türk sanat müziği karışımıyla nostalji pompalıyor. Pilli Bebek çok iyi, fakat eskinin politik Behzat’ını parlatmıyor. Ama finaldeki mutlu son (!) Ankara style, fena bir sahne, aceleye gelmiş hissi veriyor. Teknik olarak 8/10.
Genel Değerlendirme: Özlenen Amir, Unutulan Derinlik
Çekiç ve Gül‘ün 3. sezonu, hayranlarını heyecanlandıran bir dönüşle başlıyor – gerçekçi tokat atıyor, intikam temasıyla vicdanı deşiyor. Polisiye gerilim ve duygusal yüzleşmeler vaat ediyor ve kısmen tutuyor. Ama Esra’nın dirilişi, teşkilat saçmalıkları ve tempo kaybı, diziyi eleştirilere açıyor. Orijinal Behzat’ın sıradan dramları yerine, büyük komploları tercih etmesi hata.
Toplam puan: 7/10. Sevenlerine oh be dedirten anlar var, ama mirası gölgeliyor. Eğer Behzat evreni devam edecekse, dördüncü sezonda lütfen: Daha az komplo, daha çok Ankara. Amir, bizi yine pavyonda bekler – ama bu sefer tokatsız ya da az tokatsız. Az biraz daha cesaret ayrıca.
yasam.kaya@gmail.com
