BİR ATA KRALLIĞIM (2025): “Adana Şehir Tiyatrosu’nda Shakespeare’in Karanlık ve Provokatif Derlemesi” / YAŞAM KAYA

Adana Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın 2025-2026 sezonunda sahnelediği “Bir Ata Krallığım”, Başar Sabuncu’nun William Shakespeare’in 12 farklı tragedyasından ustalıkla derlediği etkileyici bir uyarlama. Macbeth, Hamlet, Kral Lear, III. Richard, Othello, Julius Caesar, IV. Henry, Troilos ve Cressida, II. Richard, Cymbeline, Antonius ve Kleopatra, Fırtına ve Nasıl Hoşunuza Giderse eserlerinden yaklaşık 100 sahne ve beş soneden uyarlanan şarkılarla şekillenen bu yapım, Yiğit Sertdemir’in yönetmenliğinde 2 Ekim 2025’te Adana’da prömiyer yaptı. Oyunu, 10. Şehir Tiyatroları Festivali’nde izledim ve festival kapsamında büyük ilgi gören bu eser, iktidar hırsı, intikam, barbarlık, aile çatışmaları, kıskançlık, ihanet ve insan doğasının en karanlık çelişkilerini modern bir bakış açısıyla masaya yatırıyor. Bu eleştiride, bir tiyatro eleştirmeni olarak gözlemlerime dayanarak uyarlamadan oyunculuklara, yönetmenlikten sahne estetiğine kadar oyunun her katmanını derinlemesine inceleyeceğim. 1996 yılındaki Başar Sabuncu’nun Afife Ödülleri’ni süpüren Shakespeare yorumunu bir kenara koyup, 29 sene sonra gelen bu yeni yoruma gelin birlikte bakalım.

Shakespeare’in Evrensel Mozaği

Başar Sabuncu’nun uyarlaması, Shakespeare’in eserlerini tek bir lineer hikâyeye sıkıştırmak yerine, insan doğasının trajik yönlerini bir “masal” formatında sunuyor. İktidar tutkusu, yaşam-ölüm ikilemi, aile içi çatışmalar ve toplumsal hoyratlık, 20. yüzyılın savaşları, diktatörlükleri ve toplumsal çöküşleriyle paralel bir şekilde işleniyor. Adını III. Richard’ın ikonik “Bir at! Bir ata, krallığım!” repliğinden alan oyun, bu repliği bir sembol haline getirerek tüm yapının anahtarı yapmış. Macbeth’in durdurulamaz hırsı, Hamlet’in intikam arayışı, Kral Lear’in aile dramı, Othello’nun yıkıcı kıskançlığı, Julius Caesar’ın siyasi entrikaları, Antonius ve Kleopatra’nın tutkulu sonu, II. Richard’ın melankolik yalnızlığı ve Fırtına’nın ahlaki sorgulamaları, derlemede birbiriyle kesişen temalar. Orhan Burian, Sabahattin Eyüboğlu, Seniha Göknil, Talat Halman, Berna Moran ve Can Yücel’in çevirileri, Elizabethan şiirselliğini korurken Türkçe’ye akıcı bir ritim kazandırmış; bu, metnin hem poetik hem de erişilebilir olmasını sağlıyor.

Uyarlamanın en dikkat çekici yanı, temaların kronolojik bir sıraya değil, duygusal ve tematik bir akışa göre düzenlenmiş olması. Örneğin, Macbeth’in taht hırsı ile Lear’in aile ihaneti arasında kurulan bağ, izleyiciyi güç ve aile arasındaki paradoksa sürüklüyor. Ancak, bu yoğun kolaj yapısı, bazı sahnelerin (örneğin, Cymbeline’deki masalsı unsurlar veya Troilos ve Cressida’daki ironik diyaloglar) yeterince gelişemeden geçtiği hissini uyandırıyor. Sonelerden alınan şarkılar, duygusal geçişlerde etkili bir araç olarak kullanılıyor; özellikle intikam ve ölüm temalı sahnelerde melankolik bir atmosfer yaratıyor. Yine de, bu şarkıların sahne akışını ara sıra kesintiye uğrattığı söylenebilir. Genel olarak, Sabuncu’nun vizyonu, Shakespeare’i günümüzün politik ve insani meseleleriyle buluşturarak evrensel bir ayna sunuyor; izleyiciyi hem eğlendiriyor hem de rahatsız ederek derin düşüncelere sevk ediyor.

Yiğit Sertdemir’in Cesur ve Çelişkili Yaklaşımı

Yiğit Sertdemir’in yönetmenliği, “Bir Ata Krallığım”ın hem en güçlü hem de en tartışmalı yönünü oluşturmuş. Sahneler arası geçişler akıcı ve dinamik; bu, 1.5 saatlik sürenin temposunu yüksek tutarak izleyiciyi sıkılmadan takip etmeye zorluyor. Sertdemir, oyunun karanlık temasını vurgulayan minimalist bir sahne estetiğiyle (ölü insan maketleri ve yüksek taht gibi semboller) görsel bir dil yaratıyor; bu, iktidarın bedelini ve yalnızlığını çarpıcı bir şekilde yansıtıyor. Oyuncuların fiziksel oyunculuğunu (jestler, koreografi, grup hareketleri) ustalıkla yönlendirmesi, özellikle topluluk sahnelerinde (savaşlar, saray entrikaları) kaotik ama kontrollü bir atmosfer sağlamış. Sertdemir’in modern politik göndermeleri (güç zehirlenmesi, halkın manipülasyonu) sahneye ustaca serpiştirmesi, oyunu güncel bir bağlama oturtuyor; örneğin, III. Richard veya Julius Caesar’dan alınan sahneler, günümüz liderlik krizlerine dolaylı atıflar içeriyor.

Ancak, Sertdemir’in yaklaşımında bazı çelişkiler göze çarpıyor. Hızlı sahne değişimleri, karakterlerin içsel gelişimini derinleştirmekte yetersiz kalıyor; özellikle Hamlet’in introspeksiyonu veya Othello’nun kıskançlık evrimi gibi psikolojik katmanlar yüzeysel kalabiliyor. Bu, yönetmenin zaman yönetimi konusundaki tercihinden kaynaklanıyor gibi görünüyor; 1.5 saatlik süre, derlemenin geniş kapsamını taşıyamayacak kadar kısa. Monologların duygusal yoğunluğunu her zaman dengeleyememesi, bazı oyuncuların performanslarının potansiyelini tam açığa vuramamasına yol açmış. Öte yandan, Sertdemir’in son sahneye yaklaşımı cesur ve çarpıcı: Tüm karakterlerin ölümüyle hayatta kalan tek karakterin kral olarak tahta çıkması, insan doğasının elde etme tutkusunu, bireysel hırsların yıkıcı doğasını ve halkın nasıl kandırıldığını sembolik bir finalle özetlemiş. Bu sahne, izleyiciyi hem şok ediyor hem de derin bir ahlaki sorgulamaya itiyor; Sertdemir’in bu vizyoner dokunuşu, oyunun ana temasını pekiştiriyor. Genel olarak, Sertdemir’in yönetmenliği yenilikçi ve provokatif; festivalde oyunun etkisini artıran bu yaklaşım, zaman yönetimi ve karakter derinliği konusunda daha fazla özenle daha da parlayabilirdi.

Kolektif Enerji ve Bireysel İncelikler

Adana Şehir Tiyatrosu’nun kadrosu, derlemenin yoğunluğunu başarıyla taşıyor. Cevher Hikmet Güzey, iktidar hırsı taşıyan figürlerde (III. Richard veya Macbeth esinli tiran rolleri) ses tonunu ustalıkla değiştirerek ve kamburlaştırılmış duruşuyla iç çatışmayı aktarıyor; monologlardaki yoğunluğu, karakterin psikolojik karmaşasını izleyiciye geçiriyor. Uğur İzgi, intikam sahnelerinde (Hamletvari kısımlar) mimikleri ve sessiz duruşlarıyla gerilim yaratıyor, ancak vurgularının hızı şiirsel ritmi zaman zaman bozuyor. Nimet Görkem Kayar, kadın karakterlerin trajik boyutunda (Lear’ın kızları veya Kleopatra benzeri tutkulu figürler) öfke ve kırılganlık arasındaki ince geçişlerle dikkat çekiyor; bu, duygusal sahnelerde güçlü bir etki bırakıyor.

Oyuncular destekleyici rollerde (hain yandaşlar veya savaş figürleri) esprili dokunuşlarla oyunun ağır havasını dengeliyor, ancak kalabalık sahnelerde ses projeksiyonu zayıf kalabiliyor. Barbarlık ve şiddet temalı sahnelerde fiziksel oyunculukla kaos kontrol altına alınıyor; dövüş koreografisindeki enerji olaylara gerçekçilik katıyor. Masumiyet unsurlarını taze ve doğal bir yorumla sunan sahnedekiler, aksan tutarsızlıkları yüzünden metnin akışını bazen aksatmış. Vicdan azabı monologlardaki duraklamalarla derinleşiyor; bu, izleyiciyi duygusal olarak etkiliyor. İhanet temalı rollerde sinsi bir hava ve keskin mimiklerle entrikalar hayat bulmuş; topluluk sahnelerindeki uyumu desteklemiş. Oyuncular savaş ve kaos anlarındaki fiziksel dönüşümleriyle parlıyor; bu durum, toplu sahnelerdeki dinamizmi arttıran ana etken. Shakespeare’in bilgelik ve kırılganlığı dengeli bir ses tonuyla aktarılıyor; bu, trajedinin olgunluğunu değer katmış. Tutkulu ve intikamcı kadın rollerde (Othello veya Antonius ve Kleopatra esinli) duygusallık zirvede; kadın oyuncuların sahne hakimiyeti etkileyici, fakat şarkılı sahnelerde entonasyon aksaklıkları dikkat çekici.

Topluluk sahneleri, fiziksel oyunculuk ve grup hareketleriyle barbarlık temasını pekiştiriyor; savaş ve entrika sahnelerindeki koreografi, kaotik ama uyumlu bir estetik sunuyor. Vurgu ve aksan sorunları, özellikle genç oyuncular arasında, şiirselliği zaman zaman törpülüyor. Rollerin dağılımı dengeli, fakat festival stresi altında ufak senkronizasyon hataları var. Olca Hayal Çetin’in yönetmen yardımcılığı, akışın tutarlılığında önemli bir rol oynuyor; oyuncular arasındaki koordinasyonu güçlendiriyor.

Sembolizm ve Atmosferik Derinlik

Sahne tasarımı minimalist bir yaklaşımla şekillenmiş; siyah perdeler ve hareketli platformlar, esnek bir sahne düzeni sağlamış. Ölü insan maketlerinden oluşan yüksek bir taht, iktidarın ölüm, yıkım ve insan bedelleri üzerine kurulu olduğunu sembolize etmiş. Tahtın heybetli yükselişi, kralın yalnızlığını ve ulaşılmazlığını vurgularken, maketler barbarlığın görsel bir metaforu olarak işliyor; bu, izleyiciyi hem büyüleyen hem de rahatsız eden bir etki yaratıyor. Kostüm tasarımı Başak Özdoğan imzalı; siyah tonlar hakim, karakterlerin “gölge” gibi varlığını simgeliyor. Dönemi yansıtan ama abartısız kostümler, oyunun karanlık temasını destekler nitelikte.

Işık tasarımı, atmosferi derinleştiren bir unsur olarak önde; kırmızı tonlar savaş sahnelerindeki gerilimi artırırken, mavi gölgeler ise iç monologların melankolik doğasını vurgulamış. Final sahnelerinde strobe ışıklar ve duman efektleri, kaosun yoğunluğunu gerçekçi bir şekilde yansıtıyor; bu, görsel olarak çarpıcı bir kapanış sağlıyor. Müzik tasarımı Berna Uğurlar’a ait; davul ritimleri hırsı ve gerilimi pompalar, sonelerden uyarlanan şarkılar trajik anlarda duygusal bir yumuşama yaratmış. Ancak, ses seviyesinin bazı sahnelerde diyalogları bastırması, metnin şiirselliğini gölgeleme riski taşıyor. Genel olarak, sahne estetiği oyunun temalarını destekleyen güçlü bir çerçeve sunuyor; minimalist yaklaşım, izleyiciyi hikâyenin özüne odaklamayı başarmış.

İnsan Doğasının Karanlık Aynası

“Bir Ata Krallığım”ın finali, oyunun tüm temalarını çarpıcı bir şekilde özetliyor. Son sahnede tüm karakterlerin ölümüyle hayatta kalan tek karakterin kral olarak tahta çıkması, insan doğasının elde etme tutkusunu, bireysel hırsların yıkıcı doğasını ve halkın nasıl kandırıldığını sembolik bir anlatımla gözler önüne seriyor. Bu sahne, tahtın etrafındaki ceset yığınları arasında yükselen kralın yalnız figürüyle, iktidarın nihai bedelini ve ahlaki çöküşü vurgulamış. Halkın manipülasyonu, özellikle entrika sahnelerindeki kitle sahneleriyle işlenmiş; kralın vaadiyle kandırılan kalabalıkların sessizce dağılması, demokrasinin ve vicdanın nasıl susturulduğuna dair güçlü bir eleştiri sunuyor. Bu final, izleyiciyi hem şok ediyor hem de derin bir ahlaki sorgulamaya itiyor; Shakespeare’in evrensel mesajını günümüz bağlamına taşıyarak belleklerde kalıcı bir etki bırakmış.

Genel olarak, “Bir Ata Krallığım” Shakespeare severler için taze ve provoke edici bir yorum. Derleme, klasikleri bir araya getirerek günümüz iktidar dinamiklerini (tirANlık, toplumsal şiddet, güç zehirlenmesi) yankılayarak evrensel bir mesaj veriyor. 1.5 saatlik süresi kompakt ama yoğun; güldüren (hafif mizah), şaşırtan (beklenmedik geçişler) ve hüzünlendiren (trajik zirveler) bir denge yakalıyor. Festivalde izlediğim performans, alkış tufanıyla karşılandı. Uyarlamanın yenilikçi yapısı, Sertdemir’in vizyoner yönetmenliği, kadronun topluluk enerjisi, sembolik sahne tasarımı ve müzikal dokunuşlar oyunun güçlü yönleri. Kısaltmaların bazı temaları yüzeysel bırakması, vurgu/aksan sorunları, monologların duygusal derinliğinin eksikliği ve ses seviyesindeki teknik aksaklıklar ise gösterinin zayıf yönleri. Adana Şehir Tiyatrosu, klasik tiyatroyu yerel bir dokunuşla erişilebilir kılıyor; bu yapımın turneye çıkması, daha geniş kitlelere ulaşması için umut verici.

yasam.kaya@gmail.com