PALAMUT ZAMANI (2025): Dünün “Ahlaksız (!) Kadını ile Bugünün Linç Kurbanı Kadını Buluşursa! / YAŞAM KAYA

Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi’nde ışıklar söndüğünde, Çağan Irmak’ın tiyatroya attığı ilk imza, adeta sinematografik bir deprem gibi suratımıza geliyor. “Palamut Zamanı”, 95 dakikalık bir duygu kasırgası. Oyun, bir ifşa videosuyla bir gecede her şeyini kaybeden genç oyuncu Burcu’nun (Alina Boz) telefon ekranında milyonlarca hakareti, tehdidi ve küfrü görerek evden kaçmasıyla açılıyor. Çaresizce bindiği bir otobüsle kendini Bodrum’un ıssız bir sahil kasabasında, palamut ağaçlarının gölgesindeki eski bir evin önünde buluyor. Kapıyı çaldığında karşısında Nermin (Ayda Aksel) var: 1970’lerin Yeşilçam seks furyasının bir zamanlar yıldızı, sonra “ahlaksız” damgası yiyip unutulmuş, şimdi kendi yalnızlığına, eski kasetlerine ve rakısına sığınmış bir kadın.

Bu ev, sıradan bir sahne dekoru değil; adeta yaşayan bir karakter. Gamze Kuş’un tasarımı, her köşede başka bir hikâye fısıldıyor: Duvarlarda solmuş afişler, Arzu Okay’lı, Zerrin Egeliler’li eski magazin kupürleri, tozlu VHS kasetler, yarısı içilmiş rakı şişeleri, bir köşede kırık bir gramofon… Burası, hem bir müze hem bir mezar. Cem Yılmazer’in ışığı ise sihir gibi: Sabahın mavimsi soğuğu, gün batımının turuncusu, gece yarısının mor-boz bulanıklığı… Her ton, karakterlerin ruh hâline göre değişiyor. Barkovizyon devreye girdiğinde, bir anda ekranlarda dönemin Yeşilçam fragmanları ile bugünün Twitter linç yorumları yan yana geliyor; geçmişle bugün aynı karede çarpışıyor, seyirci nefesini tutuyor.

Çağan Irmak, metniyle adeta bir cerrah gibi çalışıyor. Komedi ile dramı öyle incelikle iç içe geçirmiş ki, kahkaha atarken birden gözleriniz doluyor. Absürt diyaloglar, günlük hayatın küçük ironileri hüznün keskinliğini yumuşatıyor ama asla yüzeyselleştirmiyor. Çiğdem Erken’in müzikleri ise görünmez bir oyuncu gibi: Bir anda fonda çalan eski bir Yeşilçam şarkısı, bir anda yükselen piyano tınıları… Her ses, duyguyu tam isabet vuruyor.

Oyun, Türkiye’nin kadınlarına çok sert ama bir o kadar şefkatli bir ayna tutmuş. 1970’lerde bedenini sergilediği için “ahlaksız” diye taşlanan kadınlarla, bugün özel görüntüleri ifşa edildiği için linç edilen genç kızlar arasında hiçbir fark olmadığını yüzümüze çarpmış. Aynı taş, aynı yargı, aynı utanç… Ama tam bu karanlıkta, iki kadının birbirine uzattığı el parlıyor: Kadın dayanışması, iyileşmenin tek reçetesi! Finalde ışıklar yavaşça sönerken, sahnede birbirine sarılmış iki kadın kalıyor. Seyirci bu dramatik yakınlaşmayı sevmiş durumda; çünkü Çağan Irmak’ın duygusal patlamalarına sinemadan alışkın bir seyirci var.

Ayda Aksel, Nermin’de kelimenin tam anlamıyla bir tiyatro şöleni sunuyor. Uzun yıllar sonra tiyatroya dönüşü, bir geri dönüşten çok yeniden doğuş gibi. Karakterin neşeli, biraz deli dolu dış kabuğunun altında yatan o derin yalnızlığı, kırılmış gururu ve bastırılmış öfkeyi öyle ustalıkla soyuyor ki, seyirci onunla birlikte yaşıyor. Bir sahnede kahkaha atarken, bir sonraki anda tek bir bakışıyla salonu sessiz bir hıçkırığa boğuyor. Alina Boz ise ilk kez tiyatro sahnesinde olmasına rağmen Burcu’yu adeta ete kemiğe büründürüyor. Sosyal medya linçinin altında ezilen, sürekli “ben suçlu muyum?” sorusuyla boğuşan bir genci öyle gerçek oynuyor ki, onun titreyen ellerinde, boğazındaki düğümde kendi gençliğinizi görüyorsunuz. İki kadının sahnede kurduğu kimya, oyunun en büyük mucizesi: Biri öğretiyor, diğeri öğreniyor; biri affediyor, diğeri affetmeyi öğreniyor. Bu kucaklaşma anında salonun tamamı aynı anda iç çekiyor.

“Palamut Zamanı”, sezonun en vurucu, en kalbe işleyen, en iyileştirici oyunu. Çağan Irmak tiyatroya öyle bir giriş yapmış ki, bu palamutlar uzun yıllar sahnede olgunlaşmaya devam edecek. Mendilinizi, kalbinizi ve vicdanınızı yanınıza alın; çünkü bu oyun sizi aynı anda hem parçalayacak hem yeniden inşa edecek.

yasam.kaya@gmail.con