‘Otel (Kırık Bellek)’ Derin Bir Mevzu! / YAŞAM KAYA

Vol5’ in Edip Cansever’ in şiirlerinden derlediği ve kendi bünyesinde erittiği yeni oyunu ‘Otel (Kırık Bellek)’ alışılagelmiş algıların dışında, şiirsel dünya ile gerçek yaşam arasındaki döngüyü seyircisine aktarıyor. Geçtiğimiz günlerde verilen Direklerarası Seyirci Ödülleri’nde Tek Kişilik Prodüksiyon ödülü alan Ömer Polat, içsel dünyanın verdiği büyük hazla, sahnede psikolojik devinimleri bol bir gösteriyi seyirciye sunuyor. Grubun daha önce izlediğim oyunu ‘Medea Belleği’ yeniyi denemekten korkmayan algının ürünü olarak sahnede yerini almıştı. Otel (Kırık Bellek) bu çizginin dışına çıkmadan, yine yepyeni bir çırpınışın ürünü olarak yoluna devam etmiş, iyiki etmiş, diyelim. İnsana dayalı oyunların gitgide sahnede azaldığı şu dönemde bu oyunun varlığı bizlere güç veriyor.

Edip Cansever’ in şiirlerindeki ruhsal yalnızlıklar insanı kendi yaşadığı dünyanın içsel çatışmalarına sürükler. Bellek üçlemesinin devamı olan Otel (Kırık Bellek), Edip Cansever’in bir “Otel Katibi” ve “Otel” şiirinden yola çıkarak oluşturulan ikinci bir düzenlenme. Fiziksel ve bedensel tiyatronun tüm seçkin örneklerini birebir izlediğimiz oyun için, aslında ‘varoluş’ sorgulaması diyebiliriz. Video Art mantığının bir yansıması olarak sahneye aktarılan prodüksiyon görüntüleri eşliğinde performansını sahneleyen Ömer Polat, bedensel ritmini şiirin mükemmel akışına teslim ediyor.

Oyunu sahneye koyan Gizem Tataroğlu oyunun hemen başında seyirciye verdiği zarfla büyük bir gizemin içine doğru bizleri itekliyor. Siz elinizdeki zarfta ne oluğunu merak ederken sesin ve video gösterisinin altında sahnenin tam merkezinde oyuncu beliriyor. Oyun içinde kullanılan metaforlar, özellikle 1980 sonrası çocukluk yaşayan insanların duygularına tercüman. Kaybediş, terkediş ve sürükleniş çemberine sıkışan insanın isyanları teker teker gözünüzün önünde belirginleştiğinde, insanın şiirsel anlatımla beraber bellek kaybına uğradığını tokat gibi algılıyoruz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Çok yönlü bir oyun var karşımızda. Özellikle sanatçı Sam Alty oyun için öylesine keskin müzikler yapmış ki, insan kendisini otel ortamından koparıp, kendi kalbindeki kırılmış otelin içine doğru itiyor. Bir nevi bellek çatışması içinde savrulan bedenleriz hepimiz. Bilinçaltının tahribatını öylesine keskin yaşıyoruz ki, Türkiye’de yaşadığımız tüm kaotik olgular Edip Cansever’ in şiirinde olduğu gibi, yıkık varoluş simgesine dönüşüyor. Yönetmenin şaire karşı baktığı kritikleşen düşsel yapısı, sahnedeki tozun ve inşaat malzemelerin içine serpilmiş. Ömer Polat’ ın attığı her adımda adeta kendisinden geçercesine bir umuda karşı bizleri sürüklemesi, gösterinin kendi bünyesinde taptaze umutları barındığını sert biçimde anlatıyor.

Otel (Kırık Bellek) herşeyden önce deneysel bir çalışma. Uzun zamandır şiirden yola çıkarak teatral olguları sahnede izleme fırsatım olmadı. İnsana dayalı çalışmaların artarak devam etmesi gerekli. Hareketin ince nüansı altında, Ömer Polat muhteşem performansla oyununu tamamlıyor. Elimize tutuşturulan zarfın içinden çıkan mektup ise, tüm konunun özeti şeklinde düşünülebilir. Gizem Tataroğlu’ nun beynine hayran bir eleştirmenim. Umarım bu projenin üçüncüsü de bizleri yine yepyeni bir dünyanın kapılarına kadar götürür. Oyunu ajandanıza not edin, kendi belleğinizle yüzleşmenizin zamanı çoktan geldi!

yasam.kaya@gmail.com