Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları geçtiğimiz haftalarda İstanbul turnesi kapsamında Bakırköy’de yeni oyunu 39 Basamak’ ı oynadı. Alfred Hitchcock’ un yönetmenliğinde, cinayet örgüsü olarak Londra’da sokaklarından İngiltere’ nin çeşitli şehirlerine kadar uzanan öyküsü, sinema tarihe damga vurmuş, tarihsel anlamda kült film olmayı başarmıştı. Sinemadan tiyatroya uzanan bu tarz öykülerin sahnelerde boy gösteriyor oluşu, özellikle benim üstüne basa basa vurgulandığım ‘Sinematografik Tiyatro’ olgusunu zirveye taşıyor. Oyunu geçtiğimiz yıllarda Mehmet Birkiye rejisiyle Demet Evgar’ ın olağanüstü oyunculuğundan izlemiş ve yazmıştım. Şimdi ise reji koltuğunda Oğuz Utku Güneş bulunuyor. Gonca Yakut, Ali Eyidoğan, Hakkı Kuş, Mehmet Alp Sunaoğlu isimlerinden oluşan çarpıcı oyuncu kadrosu bizlere bambaşka bir Hitchcock serisi izletmeyi başarıyor. Neden bambaşka bir seri diye adlandırdığımı hemen söylemeliyim. Yönetmen oyun uyarlamasında Londra’daki öyküyü İstanbul’a taşıyor ve hepimizi Konya’ya doğru bir maceraya çıkarıyor.
John Buchan’ın, 1935’te Alfred Hitchcock tarafından beyazperdeye taşınan “39 Basamak” adlı gerilim romanı, daha sonra Patrick Barlow tarafından tiyatroya uyarlandı. Bu uyarlama sonrası kuşak kuşak her daim sahnelerde büyüleyici bir konunun var olduğuna tanık oluyoruz.
39. Basamak’ta olaylar 1935 yılının Ağustos ayında geçmekte. Richard Hannay (Alp Sunaoğlu), içinde bulunduğu sıkılmışlıktan kurtulmak için bir gece bir tiyatroda eğlenmeye karar verir ve gittiği gösteride gizemli, güzel Annabella Schmidt (Gonca Yakut) ile tanışır. İşte tanışma serüveni ile başlayan macera akıl almaz boyutlarda ilerleyecektir. Kendini İstanbul’dan Konya Akşehir’e uzanan çok komik, heyecanlı, hareketli, çılgın bir casusluk serüveninin ortasında bulan Hannay, geri dönülmez denilen çizgiden derin kavgaların içine geçecektir.
Cesur insanların cesur adımlarını severim. Hitchcock gibi bir yönetmenle özdeşleşen ’39 Basamak’ adlı sinema şaheserini bulunduğu bölgeden çıkarıp Türkiye koşullarına göre yorumlama fikri, gerçekten insanda güzel tatlar bırakıyor. Yönetmen Utku Güneş’ in 1940’lı yıllar ülke koşullarına göre yorumladığı eserde, kendi evinde öldürülen ajan kadının bir nevi hayatını devralan genç bir adamın ülke topraklarında yaşadığı komedi kimi zaman güldürüyor kimi zaman bazı sahnelerin uzaması ile sıkıcı bir boyuta ulaşıyor. Ama ben burada üstüne basa basa şuna değinmeliyim; ortada gerçek anlamda başarılı bir çalışma var. Özellikle Mehmet Birkiye’ nin iki rejisini de izleyen bir eleştirmen olarak, bu rejinin kendine has üslupta sahnede oluşu başlı başına bir güzellik! Konya’da polis sorgusuyla başlayan ve onlarca karaktere bürünen dört oyuncunun heyecanıyla devam eden oyun, sezonun dikkat çeken çalışmasına dönüşüyor.
Oyuncuların dördünü de birbirinden ayırmak imkansız. Alp Sunaoğlu’nun Richard Hannay rolünde gösterdiği performans, ‘Adanalı kökenli bir İngiliz nasıl oynanır?’ sorusuna tüm çıplaklığıyla cevap veriyor. Keza Gonca Yakut’ un Annabella Schmidt rolü kısa süreli de olsa, sonrasında Yakut’ un çeşitli karakterlere kattığı nüans inanılmaz bir enerjiyi suratımıza çarptı. Hakkı Kuş ve Ali Eyidoğan isimlerini aynı potada değerlendirmek lazım. Her iki oyuncu oyunun baş dinamikleri diyebiliriz. Yan rolleri besleyen olgular bu iki oyuncunun muhteşem karakter analizleriyle gerçeğe dönüşüyor.
Müziklerle kurulan bağ, bedensel zıtlıklar, tren hikayesinin farklılığı, ülke topraklarındaki polisiye kovalamaca ve sondan başa uzanan bir şaşkınlık… Tüm bunlar 39 Basamak’ ı anlatmak için yeterli bir tanımla olur. Dört dörtlük oyuncu kadrosuyla gösteriyi mutlaka izlemelisiniz. Eskişehir’in dinamik kadrosu büyüleyici güzellikleri bizlere sunmaya devam ediyor. Sinematografik Tiyatro’ nun seçkin bir örneği daha sahnelerimizde boy gösteriyor.
Yaşam Kaya / yasam.kaya@gmail.com