Fernando Léon de Aranoa’nın son filmi Loving Pablo; bize Pablo Escobar’ ın aşk öyküsünden yola çıkarak, Güney Amerika’nın ormanlarında elinde yarı otomatik tüfekle, rüzgarda adeta çırpınan kepçeli kalçalarıyla canlı bir Javier Bardem oyunculuğunu görmemizi sağladı. Bu tuhaf bir manzara, bir tür komik ve acınası ve iyice unutulmaz. Aranoa, Netlix dizisinin büyüsünden yola çıkarak beyazperdeye aktardığı filminde Virginia Vallejo’nun (Penélope Cruz) ile Escobar (Javier Bardem) ikilisinden muhteşem bir bütünlük yakalayıp, çarpıcı karelerle süslediği öyküsünde Güney Amerika’ nın Latin kültürü içinde kendimizi farklı bir öykünün içinde bulduk. Fakat İspanyol yönetmenin popüler kültür içinde sıkışıp kaldığını unutmadan filmin kritiğine geçebiliriz
Loving Pablo’da, Pablo Escobar’la ilgili her şeyi anlatmak yerine, kokain baronu rolünde Bardem’ in durgun görüntüsünü baz almak başlı başına zekice bir kurgu. Escobar’ın anıları bu uyarlamada dar alana sıkışan aşk çemberinden öteye geçmemiş. Netflix’in Narcos’unda onun hikayesi alçakgönüllü başlangıçlardan Kolombiya’daki en acımasız uyuşturucu karteline uzanan bir serüveni kapsıyordu. Dizinin ilk sezonunda Escobar’ ın gözden düşmesi ve ölümüye sonuçlanan olay örgüsü hepimizi şaşırtmış gibi oldu, ama aksine halk tarafından kahraman olan mafyanın hikayesi herkesi Escobar’a aşık olmaya doğru itmişti. İşte bu gözde ismin yaşamındaki en önemli kadınla beraber geçirdiği kısa hayat döngüsü bile bir sinema filminin esas konusu olmayı başarıyor. Aranoa’nın filmi, bu renkli masal üzerinden Escobar’ın uzun zamandır metresi olan Virginia Vallejo’nun (Penélope Cruz) perspektifinden bahsederek yeni bir dönüşüm yapmaya çalışır.
Lorraine Bracco, Goodfellas’taki bakış açısı hareketinde olduğu gibi, filmde gangster tarzının çoğundan daha isteksiz bir suç ortaklığı üzerinde yoğunlaşıyor, ama yine de çok fazla orijinal anlayış üretmeye çalışıyor. Konunun özünde Virigina İmparatorluğu ya da Pablo İmparatorluğu ekseninde bazı gerçek unsurlar mafya ilişkisinin ne denli kanlı örgütlenme olduğu hususunda bizlere ayrıntılı açıklama veriyor. Pablo’nun bileşkesinde havalı bir partide, yıldızlarla dalga geçenler arasındaki ilk toplantıya geri dönerek filme konsantre oluyoruz. Bu seri teknik olarak Leonardo DiCaprio’nun Wall Street’teki Kurt Adam Margot Robbie’ye gönderme olarak düşünülebilir. Geri dönüşler ve olayın içine hızlı girişler filmdeki akıcılığı etkileyen en etkili unsurlar diyebiliriz.
Filmde Virginia rolü, Aranoa’nın isteksiz ahlaki uzlaşmasına samimi bir ilgi gösterdiğine inanmak için yeterli sahneler içeriyor, ama o sadece Pablo’nun yansımasını yakaladığımız bir ayna gibi. Cruz’dan konu içinde gelen seslendirme, izleyicilere karmaşık bir uyuşturucu kaçakçılığı kültürü aracılığıyla, hızla kötüleşen durum hakkındaki tahminine doğrudan bir bakış açısı sağlıyor.
Kolombiya’nın Medellín bölgesi sokak çocuklarının kartele dönüştükleri ve öldürdükleri her polis memuru rozeti için nakit ödül aldıkları bir savaş alanına evrilen öykü, aşkı da kısmen kapsar biçimde duruyor. Görünüşte Virginia’yla ilgili bir film gibi duran Loving Pablo, Pablo’nun hayatını sürdürdüğü coğrafyada fakir halkın nasıl uyuşturucu mafyasına dönüştürüldüğünü de akıcı biçimde anlatıyor.
Cruz ve Bardem, 80’ler çevresi ve karakterlerinin büyük boyutlu kişilikleriyle başarılı rol analizlerine sahip gibi görünüyorlar. Bardem’in kıvırcık siyah postundan Cruz’un kabarık saçları rutine biraz renk katıyor. Fakat Aranoa’nın filmi, bu iki muhteşem performansa, tanıdık bir yükseliş ve düşüş öyküsünde, pişmanlık içinde ölüme giden vuruşlara zorlar. Escobar’ın afyon işini cesur, yeni ve oldukça kazançlı bir vizyonla yeniden canlandırması gibi, Bardem ve Cruz da filmde işleri benzersiz bir şekilde gerçekleştiriyorlar.
yasam.kaya@gmail.com