İlk gösterimini Locarno Film Festivali’nde gerçekleştirİp daha sonra Türkiye’de 25. Uluslararası Adana Film Festivali’nde seyircisi karşısına çıkan, Çağla Zencirci ve Guillaume Giovanetti’nin yönettiği Sibel, geleneksel Türk filmleri klasmanında kendisine epeyce farklı bir konumda yer bulan enteresan bir yapım. Karadenizin bakir doğasının gizemli çekimleri içine serpiştirilen olay örgüsü, alışılagelmiş kamera tekniklerinin dışına çıkılması ile ortadaki filmin kendisine özgü konusunu açıkça ortaya çıkarıyor. Damla Sönmez ismi bana hiç yabancı değil. Kendisini tiyatro sahnelerinden bizzat tanıyor, canlandırdığı karakterlerle nasıl ışık saçan bir oyuncu olduğunu biliyorum. Karakter yaratmadaki ustalığı ile genç oyuncu, 2011 yılında ilk kez usta sinema ve tiyatro yazarı Martin McDonagh’ un Yalnız Batı oyununda başarılı çalışma ortaya koymuş, daha sonra Savaş oyununda bu başarısı tırmanarak ilerlemişti. Sibel gibi zor bir karakterin bu genç oyuncuya teslim edilmesi çok yerinde tercih olmuş. Olay örgüsündeki bazı aksaklıklarla beraber filmin ana çatısı güzel oyuncunun karakter yaratmadaki ustalığı ile çok hissedilmiyor.
Hani tabir yerinde ise, ıslık çalarak iletişim kurma fikrinden hareketle ortaya konan proje, annelerini kaybetmiş, babalarıyla yaşayan iki kardeşten Sibel’ in hazin öyküsünü gözler önüne seriyor. Yaşadığı rahatsızlıkla beraber iletişimini sadece ıslık dilinde çözümleyen Sibel, yerli halkın nefretine ve mitine kulak verip, sözde ormanda yaşayan koca bir kurdu öldürmek için yeşilliklerin içine dalıyor. Bunu niye yapıyor peki? Kendisinin işe yaramayan birisi olmadığını kanıtlamak! İşte filmin ana hattı dediğimiz olayın içine, Kırmızı Başlıklı Kız masalından konulan parça, ormanın derinliklerinde Ali adlı karakterin ortaya çıkmasıyla bambaşka bir ruha bürünüyor. Filmde biz ortaya çıkan erkek karakteri çözümleme derdine girişirken Sibel’ in ruh halindeki psikolojik gelgitler konunun çatısı dediğimiz kadın karakteri daha bir güçlü kılıyor.
Filmin yazarları Çağla Zencirci ve Guillaume Giovanetti ikilisinin oluşturduğu köy atmosferi son derece doğru motifler üzerine çizili. Özellikle empati duygusundan yoksun biçimde iletişim kuran insan yığınları dünyanın bütün bölgelerinde mevcut. İkilinin yakaladığı başarının ardındaki gerçek, Ali karakterinin gizem yüklü olması ve bu gizeme konuşmadan yoksun Sibel’ in duygusal çatışmaları… Film içinde bir karakter diğer karakteri tamamlarken, asker kaçağı mı, dağda sisteme başkaldıran birisi mi olduğunu anlayamadığımız erkek karakterin yaratımı filmdeki olayların bağlanmasında önemli faktör. Erkan Kolçak Köstendil de tiyatro sahnelerinden tanıdığım bir isim. Bu film benim açımdan ayrı önem taşıyor. Başroldeki her iki oyuncunun teatral geçmişini çok iyi bildiğim için, Sibel’ in neden başarılı bir çalışma olduğu zihnimde net biçimde belirgin. Katharsisin çoğu sahnede bedensel dilin üzerinden işleyişi, ayrıca iki zor psikolojik rol analizinin izleyicinin kalbine ok gibi saplanışı, tiyatrodan gelen ustalığın sinemada birleşmesinden kaynaklı!
Sibel’ in özgürlük arayışına son derece muhteşem tespitlerle eğilen Damla Sönmez, aslında olayın içinde varolan kurt metaforunu ‘kalp sorunu’ biçimde duygusal açmazlarla bizlere aktarmış. Bu son derece doğru bir yaklaşım. Yerel dünyadan masalsı öykünün aktarımına, Sönmez’ in doğal rol yapısının yeri çok büyük. Zaten efsanelere boğulan son bölüm olgusunu hesaba katar isek, ortada bizleri büyüleyen kadın oyuncunun varlığını damarlarımıza kadar hissediyoruz. Yakın çekim karelerinin filmde abartılı kullanılması ve kamera çekimlerinin Sibel’ in gözü kulağı gibi gösterilme yanlışı genç kadın oyuncunun büyüleyici performansı sayesinde hissedilmiyor. Kadın dünyasının aktarımı olarak filmi değerlendirmek imkansız. Birçok kişinin içine düştüğü bu yanlışı belirtmek lazım. Ortada kadın başkarakter görenler hemen ‘feminist film’ damgasını eleştiriye yapıştırıyor. Özellikle son dönemde artan ve kimsenin bilimsel olarak bilmediği ‘feminist’ kavramının çok üzerinde duran Sibel, başarısını önce Damla Sönmez’ in oyunculuğundan daha sonra tiyatrodan gelen olgulardan alıyor. Buradan sinema yönetmenlerine büyük bir çağrı yapayım; oyuncu seçimlerinde az biraz tiyatro sahnelerinde parlayan isimlere yönelin, ama bunu yaparken popülist oyunculardan mümkün olduğunca uzak durun, işte o zaman Sibel gibi oyunculuğu ön planda duran filmler yaratabilirsiniz!
yasam.kaya@gmail.com