Dünyaca ünlü yönetmen David Cronenberg’in oğlu Brandon Cronenberg, yeni filminde suikastçılara korkunç yan etkileri olan bir zihin kontrol cihazı üzerinden muhteşem bir işe imza atıyor. 40. İstanbul Film Festivali’nde izlediğimiz Possessor (2020) ile ilgili söylenecek çok cümle var.
Genç yönetmenin 8 sene sonra ortaya çıkan çalışması, babasının filmografisine giriş yapabilecek düzeyde kaliteli bir çalışma olmuş. Brandon Cronenberg, Dead Ringers’daki korkunç spekül ve kıskaçlar gibi, bedeni delen zihin kontrol cihazları, kasıtlı olarak kışkırtıcı kan ve bilimsel araçları içeren psikolojik korku filmi olan ikinci uzun metrajlı Possessor ile kendi çizgisini de aşan bir yapıt ortaya koyuyor. Andrea Riseborough ve Christopher Abbott’ın sempatik başrolleri ile film, yönetmeni 2012’deki ilk çıkışından çok daha ileriye taşıyacak kapasiteye sahip.
Jennifer Jason Leigh, bir kişinin diğerinin zihnine uzaktan girmesine izin veren, kişinin benliğini karanlık köşeye iten bir sistemin öncüsü olan Girder’ı canlandırıyor. Bu cihaz insanların beyinlerine delikler açılarak monte edilen yapıya sahip. Teknolojiyle birlikte kârlı bir kiralık cinayet işi kuran Girder, insanları suikastçı olarak kullanmak için kaçırıp, sonra da onlarla işi bittiğinde kişileri öldürüyor.
Fakat uzaktan kontrol süreci yorucudur. Ortaya çıkan yeni talepler için fazla yaşlanan Girder, yerine Tasya Vos’u (Riseborough) yerleştiriyor. Tasya mükemmel detaycı bir insandır, bu yüzden işinde, yaşamak için ne yaptığını bilmeyen kocasına ve oğluna (sırasıyla Rossif Sutherland ve Gage Graham-Arbuthnot) yabancılaşır. Ancak son işinde kullanması gereken silahı atıp bunun yerine kurbanını bir biftek bıçağıyla defalarca bıçaklar. Cinayet işleyen bu uzaktan makina insanın ruhunda çatlaklar oluşurken, özel hayatının izleri ile birlikte proje çığrından çıkar.
Tasya bir sonraki görevi için, kendi vücudundan beyine hasar verilmeden önce hedefinde üç gün geçirecektir. Son derece zengin bir iş adamının (Sean Bean) kızı (Tuppence Middleton) ile kızın nişanlısı olan Colin (Abbott) öldürülecektir. Üçünü de öldürmek için aile şirketinin kontrolü üçüncü bir üyeye geçer. Fakat işler sorunsuz gitmeyecektir.
Face / Off ve Jumanji filmlerinin yaptığı gibi, Possessor, izleyenleri eğlendirmekle ilgilenmiyor. Riseborough ne de Abbott, Nicolas Cage ve Dwayne Johnson’ın yaptığı gibi aksiyon içinde gerçekçiliğin dışına asla çıkmıyor. Film bir erkeğin vücuduna birdenbire oturan kadının tuhaflığına bir bakışta atıfta bulunsa da, Abbott, yeni yerleştiği Colin’i tuhaf bir hastalık yaşayan birisi olarak oynuyor.
Colin’in işi, tüm gün boyunca sanal gerçeklik teçhizatında oturmayı, görünüşe göre pazar araştırması amacıyla insanların web kamerası yayınlarını gözetlemeyi içeriyor. Bu, kendi vücudu bir ameliyat masasında yatan, başı çizme şeklindeki, oldukça üzücü bir VR teçhizatıyla örtülü olan Tasya için iki kat bedensiz bir deneyim anlamına geliyor. Rahatsız edici sekanslar eşliğinde Tasya’nın kelimenin tam anlamıyla eridiğini, kendini Colin olarak yeniden inşa ettiğini görüyoruz. Başka bir yerde, bir hayalet ya da sistemdeki bir aksaklık gibi, birinin görüntüleri olması gerekirken birden ortaya çıkıyor, bu da projenin yapısının altüst ediyor.
Tasya zayıflamış beyninin içinde olup biten her şeye rağmen görevinin bir kısmını tamamlamayı başarır. Cronenberg, şiddeti daha uzun süre bekleterek seyircide müthiş bir merak uyandırıyor. Ardından yuvasından çıkan bir göz küresi gibi tüyler ürpertici bir zarafet ile şiddet sarmalı konuyu eline geçiriyor. Colin ise kendi içinde uyandığında tüm bu olup bitenleri nasıl durduracağını bulmaya çalışır.
Bu noktada işler kafa karıştırmasaydı, film öncülüne sadık kalmazdı. Ancak, masum adamı mı yoksa sorunlu saldırganı mı desteklediklerinden tam olarak emin olmasalar bile izleyicileri de beraberinde taşıyan aksiyonun ve imgenin duygusal bir mantığı var. Possessor’de, her ikisi de mağdurdur, onları kontrol eden kapitalistler bedenlerini şimdilik güvende tutmaya ihtiyaç duysa bile bu iki kişi sömürülmektedir ve sonuçta iş bittiğinde öldürülecektir. Konuda kafa karıştırıcı tür heyecanlardan daha fazlası var; şansımız varsa, bir sonraki Brandon Cronenberg filmi için artık sekiz yıl beklemek zorunda kalmayacağız.
Babasının izinde muhteşem bir işe imza atan Brandon Cronenberg, Possessor (2020) ile 40. İstanbul Film Festivali’nin en çarpıcı çalışmalarından birisine imza attı!
yasam.kaya@gmail.com